'BU İŞİN ŞAKASI YOK ÇÜNKÜ...'

Türkiye'nin tarih profesörü İlber Ortaylı hocamız, Ayasofya'nın ibadete açılması tartışmalarını değerlendirdi.

14 Temmuz 2016 Perşembe 01:17
'BU İŞİN ŞAKASI YOK ÇÜNKÜ...'
 İşte hocamızın o tartışmaları ele aldığı son makalesi:

" Ayasofya'da tartışma bitmez. Şimdi de 85 yıl sonra ezan okunmasıyla gündemde. 
Ama evvela şunu unutmamalı, bu işin şakaya gelir yanı yok; sürekli restorasyon 
ihtiyacında olan bir yapıdan bahsediyoruz. Eski eserleri korumak ne kuru bir 
turizm, ne de gösterişle bağdaşacak bir iştir. Beşeriyetin uzun, kültürel 
macerasına saygı duymak gerekiyor. 
AYASOFYA sanat tarihçilerinin deyişiyle, ne ortaçağ Hıristiyan sanatına ne de 
Batı Avrupa’daki Romanesk, Gotik-ojival mimari tarzına giren bir eserdir. Bir 
kere teknik bakımdan Ayasofya kendisinden sonraki asırların ta 15’inci yüzyıl 
sonuna kadar geçemediği bir mükemmelliği ifade eder. Mimarları Trallesli (Aydın) 
Anthemius ve Miletoslu İsidoros, eskiçağ inşaat bilimlerini ve matematikçilerini 
çok iyi tanırlardı. Başta Arşimed’inki olmak üzere İskenderiye Kitaplığı’nda 
kaybolan birçok eseri Anthemius derleyip zikretmiştir.
 
Ayasofya’nın kendinden evvelki bazikal kiliselere üstünlüğü temeller ve 
sütunlara dayanan merkezi kubbeli bir eser olmasıdır. İnşaat sırasında binlerce 
işçi ve ustanın sevk ve idaresindeki başarı, mimari tarihinde 15’inci asırda 
Brunelleschi’nin mühendisliğine dek görülmeyen ustalıklı bir sisteme 
dayanmasındadır. Böyle bir ustalıklı sistem ve çalışma sayesindedir ki Ayasofya 
yedi yılda bitmiştir. Bu tıpkı Mimar Sinan’ın ustalığı gibidir. Ne var ki, İslam 
dünyasındaki bazı büyük camiler ve kervansaraylar hariç ne Bizans’ta ne de Batı 
Avrupa’da bu kadar çabuk biten bir yapı yoktur. Üstelik merkezi kubbe sistemi de 
bir daha Floransa’daki katedrale kadar tatbik edilememiştir. Ayrıca bu kubbe 
birkaç defa çatlama ve hatta yıkılma tehlikesi geçirmesine rağmen ustalıkla 
restore edilmiştir. Son başarılı restorasyon istinat sistemini icat eden Mimar 
Sinan’ın işidir ve o da bu çalışmasıyla haklı olarak iftihar etmiştir.
 
MOZAİKLERİ KORUNDU
 
Ayasofya 1453 Mayıs’ında camiye çevrildi. Dokuz asır boyu Hıristiyanlığa hizmet 
eden ve fakat hem Hıristiyan hem de Müslüman dünyanın ihtişamına göz diktiği, 
buna rağmen bir eşini yapamadığı bu yapı bundan sonra beş asır boyu cami olarak 
hayatına devam etti. Osmanlı sanatının en güzel çinili üç türbesi, kütüphanesi, 
medresesi bu yeni caminin ilaveleridir. Burası, bütün İslam dünyasının 
hayallerini kurduğu bir ibadethaneydi. Ayasofya’nın hutbesi ayrı bir ritüele 
tabiydi. Hatipler, imamlar, müezzinler ve görevlilerin Fatih vakfiyesine göre 
ayrı bir geliri vardı. Medresesi ve kütüphanesi gözde bir kurumdu. Ancak kabul 
etmek gerekir ki, Selimiye ve Süleymaniye ile İslam dünyasında bir ihtişam 
ortaya çıktı.
 
1849 yılında Sultan Abdülmecid Han’ın emriyle cami restore edildi. Brera 
Akademisi mezunu olan ve Rusya hizmetinde çalışırken Rusya sefaretini yeniden 
inşa ederek göze giren mimar Fossatti kardeşler, Osmanlı başkentindeki resmi 
binalarıyla tanındıkları için (Arşiv Binası, İran Sefareti, şimdi yok olan 
Adliye gibi) Ayasofya’nın restorasyonu da onlara ihale edildi. Fossatti 
kardeşler, freskleri onardı ve aynısını mozaiklere de tatbik ettiler.
Görüldü ki 1453’teki camiye çevirme operasyonu, mozaik ve desenleri tahrip etmek 
bir yana muhafaza etmiştir. 15’inci asırda ‘reconquista’dan (İspanyolların 
Müslüman Endülüs’ü yeniden fethi) sonra kiliseye çevrilen Kurtuba’daki muhteşem 
mescit maalesef benzer talihe sahip olmadı. Bizans tipi mozaikleri tahrip oldu, 
cami içindeki sütunların simetrik yapısı Şarlken’in bile beğenmediği bir ilave 
katedral ile tamamen bozuldu.
 
SESİN ETKİSİ HÂLÂ SIR
 
Ayasofya 3 Kasım 1934’te, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 
başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye çevrildi. İslam hattının 
harikası sayılan, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin levhaları, büyüklükleri 
dolayısıyla dışarı çıkarılmadı. Ayasofya, eklektik bir eser olarak ziyarete 
açıldı. 
Ayasofya’nın müze haline getirilişinin arkasındaki dış siyasi baskıların varlığı 
veya etkinliği henüz bilinmiyor ama bu eser hiçbir dini cemaatin ayinine 
açılmamak kararıyla bir dönüşüm yaşadı.
 
Israrla şunu belirtmek gerekiyor: Ayasofya üzerindeki tasarruflarla meydana 
çıkacak buhranı göğüslemek nasıl mümkün olur, bunu tahmin etmek kolay değil. 
Şimdiden Türkiye’deki en dikkati çeken dış olay haline geldi.
 
Beri yandan Ayasofya devamlı restorasyon gerektiren, beşeriyetin yüzde yüz 
ayakta kalan en eski anıtlarından. Sesin onda nasıl bir etki yaratacağını 
bilmiyoruz; kesinlikle konserlere açılmaması gerekir. Hatta bilim insanları yan 
ve üst galerilerin de ziyaretçilere kapatılmasının yararlı olduğunu söylüyorlar. 
Bugünün teknik imkânlarıyla yapılan neşriyat ve röprodüksiyonlar bu talebi de 
haklı kılıyor. Hatta ziyaretin belirli günlerle sınırlı kalması da doğru 
olabilir. 
Kremlin kiliseleri böyledir. Eski anıtlarda insan nefesinin birçok şeyi tahrip 
ettiği biliniyor, tahribin derecesi tartışılıyor. Kapadokya kaya kiliselerindeki 
sorumsuzca ziyaretler freskleri mutlaka tahrip edecektir. Bunlar benim değil 
uzmanların görüşü; aynı keyfiyet bazı tarihi camiler için de geçerlidir. Eski 
eserleri korumak ne kuru bir turizm, ne de gösterişle bağdaşacak bir iştir. 
Beşeriyetin uzun, kültürel macerasına saygı duymak gerekiyor.
 
YÜZYILLAR BOYU TEK BAŞINA
 
“Ayasofya’nın kendinden evvelki bazikal kiliselere üstünlüğü temeller ve 
sütunlara dayanan merkezi kubbeli bir eser olmasıdır. İnşaat sırasında binlerce 
işçi ve ustanın sevk ve idaresindeki başarı, mimari tarihinde 15’inci asıra 
kadar tekrarlanamamıştır.”
 





Son Güncelleme: 14.07.2016 01:37
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
gülten gürtürk 2016-07-14 19:14:54

çok güzel ve özel bir müze .i̇çine girdğimde kendimi alamadım her yanı değişik tarih. göz alıcı ilk bakışta o binanın yapılış amacına uygun bizim dinimiz de o kadar devasa objeler sütunlar harika fakat müslümanlıkta yok dikkat çekici süslemeler bile uygun değil orda ibadet yapılıyor ayakkabılarımızı bile çıkarıp içeri öyle giriyoruz camilerimizin mahremiyeti var................... o yüzden bırakalım bize güzel dugular yaşatsın kaç medeniyet ve din ta