Birde şöyle bakın

25 Temmuz 2018 Çarşamba 03:12

Mesut Özil olayını konuşuyoruz; ırkçılığı lanetliyoruz.
Geliniz bu konuyu bir de bambaşka açıdan ele alalım:
Çünkü:
Mesut Özil konusunda çıkaracağımız dersler var!
1990'lara dönelim:
– Almanya 1990'da Dünya Şampiyonu oldu.
– Almanya 1996'da Avrupa Şampiyonu oldu.
Ama…
1994 ve 1998 Dünya Kupası'nda yarı finale kadar bile gelemedi.
1992'de Avrupa Şampiyonası'nda ikinci olabildi.
1974-1975-1976 yıllarında Avrupa Ligi şampiyonu olan Bayern München, yıllarca kupa alamadı. Sadece Borussia Dortmund 1990'larda tek şampiyonluk kazandı. Bu turnuvada en çok forma giyen on futbolcu arasında Alman yok.
Alman futbolu ölüyordu! Fiziğe- kondisyona -defansa ve lider futbolculara dayalı, estetiğe izin vermeyen zevksiz-ruhsuz-durağan Alman futbolu artık taraftarları da tribünlere çekmiyordu.
2004 Avrupa Şampiyonası'nda Hollanda ile 0-0, Letonya ile 1-1 kalıp, Çeklere 2-1 yenilince teknik direktör Rudi Völler istifa etti. Ev sahipliği yapacak Almanya takımını 2006 Dünya Şampiyonası'na hazırlaması için teklif götürülen Ottmar Hitzfeld, başarızlığı öngörüp görevi kabul etmedi.
Alman medyası milli takım futbolcularını- teknik kadroyu “ruhsuzlar” diye itham ediyordu sürekli. Çok az kişi biliyordu ki, Alman futbolunda artık köklü dönüşüm şarttı. Sorun yapısaldı çünkü…
Bunu iki genç adam başaracaktı:
Milli takımın başına getirilen J. Klinsman ile yardımcısı J. Löw!

DEVRİMCİLER-MUHAFAZAKARLAR

Libero, Alman futbolunun keşfi sayılır…
Oyun kurucuyu rakiplerin rahatsız etmeyeceği derinliğe çeken Almanya'da bu mevkiinin en önemli ismi Beckenbauer idi. Ayrıca…
Almanların Uwe Seeler, Gerd Müller, Rudi Völler gibi efsanevi santrforları vardı.
Yani, libero ve santrfora sadakatle bağlıydı Almanlar. Ancak…
Klinsman ve Jöw takımı liberosuz ve santrforsuz oynatacaktı. -Futbol tartışmaları eski çağlara ait- medya yorumcular, tutucu tabloid gazeteler karşısında işleri hayli zordu. (Del Bosque'nin 2012'de İspanya'yı santrforsuz dünya şampiyonu yaptığını; hele santrfor olmayan Mesut'un elemelerde 8 golle gol kralı olduğunu görünce kafalarına “dank” etti! Aykut Kocaman'ın kulakları çınlasın!)
Klinsman'ın ABD'den getirdiği bilimsel çalışmalar yapan kişiler, antrenmanlardaki lastik bantlar, “motor performanslar” medyada alay konusu yapıldı.
Topu kazanma hızına kafa yormasını; antrenmanlarda bırakın geri pası, paralel pası bile yasaklamasını “artistlik” diye yorumladılar!
Taktiksel açıdan buz hokeyiyle futbolun benzerliğinden habersizler, Klinsman'ın Dünya Buz Hokeyi Şampiyonu teknik direktörü Bernhard Peters ile fikir alışverişinde bulunmasını anlayamadı! “Peyzaj mühendisinin çimlerle ilgilenmesinin futbola ne katkısı olacak” diye sordular? Ki idmanlarda “futbol robotunu” görmelerine on yıl vardı!
Klinsman ve Löw inatçıydı. Biliyorlardı ki…
Sadece yeni sistem yeterli değildi. Bunu yeşil sahalara yansıtacak “yeni beyinlere” sahip gençlere ihtiyaç vardı.
Başarısızlık kafada başlıyordu. Çalışmaya kafayı değiştirerek başlamak gerekiyordu. Oyun temposunu artırmanın yolu topla hızlı oynamak değil, hızlı düşünmekten geçiyordu! Keza…
Futbolcunun zihinsel disiplini ve sağlam kişiliği/karakteri yoksa plan ve programlar hiçbir işe yaramazdı.

SOSYAL DEMOKRAT DESTEK

90'larda Alman futbolunun çöküşünün Klinsman ile Löw'e şöyle yararı oldu:
Ligin yayın haklarını elinde bulunduran Kirch Medya Grubu, futbolseverlerin aboneliklerini bırakmasıyla 2002'de iflasını istedi. Para gelirleri kesilen Bundesliga kulüpleri alt yapı futbolcularına yöneldi.
Federasyon, kulüplere futbol akademileri kurma zorunluluğu getirdi. Kendisi de ülke çapında 366 futbol eğitim merkezi kurdu. Her yıl, 1300 antrenör, 600 bin genç yeteneği izlemeye başladı.
Bu çalışmaların arkasında sosyal demokrat iktidar vardı. Örneğin…
Sosyal demokrat şansölye/başbakan G. Schröder, vatandaşlık kanununda değişiklik yaparak, Alman vatandaşı olmak için Alman kanı taşıma zorunluluğunu kaldırdı.
Mesut Özil gibi göçmen çocukların şansı böyle döndü…
2014 Dünya Kupası'nı kazanan Alman takımındaki 23 futbolcudan 21'i akademi sisteminden yetişti. (Weidenfeller ve Klose bu sistemin devreye girmesinden önce profesyonel olmuşlardı.)
Bundesliga'da forma giyen futbolcuların yarıdan fazlası (yüzde 52) kulüplerin kendi altyapılarından yetişti. Üçte ikisi Alman idi.
Profesyonel futbol eğitimi Almanya'da bir seçenek değil, zorunluluk oldu.
Kulüp takımlarının başında bulunan R. Rangnick ve J. Klopp gibi “devrimci” teknik direktörler ortaya çıktı. (J. Mourinho da bunlardan biri; ve Mesut'un Löw ve Mourinho tarafından çok beğenilmesinin sebebi sisteme uygun oynamasıydı. Bayern Münih başkanı U. Hoeness'in beğenmemesi de yine bu nedenledir.)
Sonuçta…
Futbol sürekli değişim istiyor. Devrimci olup geleneksel yapıları yeni dönemlere uygulamak gerekiyor.
Mesut Özil olayı Türkiye'nin bu konuda belki ders çıkarmasına yarar!

yuzdeyuzhaber





Son Güncelleme: 25.07.2018 03:24
Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol