Bütün İslam dünyasının hedef olduğu Büyük Ortadoğu Projesi, ABD'nin Vietnam Savaşı yenilgisinden sonra 1970'lerde özellikle de 1973 Petrol Krizi'nden sonra oluşturulmaya başlanmıştır. Bütün İslam dünyası bu projenin hedefi durumundadır. 
    ABD'li Müslüman Kardeşler taraftarı, Amerika İslami Toplumunun en örgütlü kuruluşudur. Müslüman Kardeşler örgütü (İhvan-ı Müslimin), Mısır'da devlet yönetimini ele geçirmek için her yola başvurma kararı alarak askerin içine sızmış ve Kral Faruk’a darbe yapmaya hazırlanan Hür Subaylar’la da işbirliği içinde olmuşlardı. 1968’de Askeri istihbarat yetkilileri Nasır’a ordu içerisine Müslüman Kardeşlerin sızdığını özellikle bu küçük rütbeli subayların kırsal şehirlerde etkili olduğunu söylemiş olmasına rağmen 1967 savaşında başarı gösteren bu subayların ordudan atılmasının rahatsızlık vereceğini düşünen Nasır, sadece 10-15 subayın disiplinsizlik gerekçesiyle ordudan atılmasına izin vermişti. Hüsnü Mübarek döneminde ise Müslüman Kardeşlerin ordu ve polis içerisinde yayılmasını önlemek için sıkı tedbirler alınmıştı. Müslüman Kardeşler’e göre ordu, İslamcı bir cihat ordusu olmalıydı.
    ABD, Müslüman Kardeşlerin gücünü çok iyi biliyordu. "Ilımlı İslam” projesini bu örgüt üzerinden gerçekleştirebilir miydi? Denemeye değerdi. ABD, Arap Baharı sürecinde örgütün faaliyetlerini takip etmiş ancak bir süre sonra desteklemekten vazgeçmiştir. 
    Mısır, Türkiye’den sonra İslam dünyasındaki en önemli ülkedir.  Bu yüzden Mısır'a sahip olan hem Afrika'ya hem de Ortadoğu'ya hakim olabilirdi. 
    Ortadoğu'da özellikle Arap Baharı sonrasında Mısır, Libya, Suriye öncesinde Irak'taki olayların çok da tesadüfü olduğu söylenemez. Batının Ortadoğu'ya demokrasi getirme çabalarının yeni bir emperyalizm olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Acaba Müslümanların enerji kaynakları ve önemli ikmal yolları üzerinde olması ile jeo-stratejik önemi olmasaydı bu dayatmalar yapılabilir miydi??? Peki zayıf ve itaatkar yönetici bulamasaydılar o kadar başarılı olabilirler miydi??? 
    Mısır olmadı sıra daha güçlü ve rol model bir ülkeye gelmişti. ABD'de kurgulanan ve Ortadoğu'da uygulamaya konulan "Ilımlı İslam" için örnek bir ülke seçilmeliydi: TÜRKİYE
    Yalnız bir engel vardı: Türkiye Cumhuriyeti'nin öz kimliğini oluşturan "ulus devlet", "laiklik" ve "Kemalizm"...
    Ulus devlet açısından bakıldığında ılımlı İslam destekçisi FETÖ, Kürt Sorunu üzerinden gitmektense Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'nın sistem içindeki gücünü zayıflatmayı hedeflemiştir. Tabii ki bu hedefi gerçekleştirme yolunda yalnız değildi. BOP Projesinin belirleyicilerinden olan Yahudi lobisinin etkin olduğu önemli bir kuruluş Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü ( The Washington Institute For Near East Policy (WINEP) ), Türkiye ile de yakından ilgiliydi. Bu kuruluşun önemli ziyaretçilerinden biri de Fethullah Gülen'di. Hatta bu kuruluş Abant Sempozyumlarının düzenlenmesinde etkin olmuştur. Bir başka kuruluş ABD Barış Enstitüsü ki bu kuruluşun tartıştığı İslam ile demokrasi arasındaki fikir çatışması konuları Fethullahçılar tarafından da tartışılmıştır. 
    ABD'nin desteği ile gerçekleştirilen darbe girişimi, Amerika'nın Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerin bağımsızlıklarına kavuşmalarını "yasadışı şiddet" kullanarak gerçekleştirdiklerini ileri sürmesi ile çelişki oluşturmaktadır. Çünkü bahsettikleri yasadışılık hükümetin onayının olmamasıdır. 15 Temmuz darbe girişimi de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından tanınmadı onaylanmadı. Ayrıca Graham Fuller, sadece Müslümanlar için değil gelişmekte olan devletlerde siyasi şiddet kullanımının tartışılabileceği en az üç koşuldan söz ediyor: Zorba rejimlerin devrilmesi, ulusal özgürlük mücadelesi ve yabancı işgale karşı silahlı direniş. Tabii ki bu koşullardan ulusal özgürlük mücadelesi içine Türkiye'yi de sokmuştur. 
    Görüldüğü üzere, FETÖ veya diğer örgütlerin ABD tarafından kendi ülkelerine karşı hangi amaçla kullanıldıkları çok açıktır. Bu amaç doğrultusunda Silahlı Kuvvetlerin öncelikle tasfiyesi için önemli bir çaba gösterilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti olarak uyanık olunmalı, ABD veya başka güçler tarafından kullanılabilecek dini veya etnik yapılara izin verilmemelidir. Bu yapı içinde olanların izledikleri "Camiler Kışla, Kışlalar da Cami" anlayışına karşı dikkat edilmelidir. 
    Türkiye Cumhuriyeti Ordusu, asla güçsüzleştirilemez. Bu konuda devlet ve millet olarak bu duruma izin veremeyiz. Devletin varlığı demek Ordu demektir...
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol