“İhtiyaçtan fazla mal haramdır, hırsıklıktır... Açlar, yoksullar dururken villalar alınıyor, ciplere biniliyor... Altın ve gümüş yoksullar üzerinde hegomanya kurmak için kullanılıyor... İnfak edilmiyor… Mülkte şirk koşuluyor... Bahçe sahipleri kıssası ölülerin ardından okunup duruyor… Kırkta bir diye bir şey tutturulmuş gidiyor… Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallelere taşınanlar var… Sokaktaki açtan, yoksuldan haberiniz var mı? Bu din yeryüzünün sokaklarında aç gezen 1 milyar insan için ne diyor hocam? Bu din fekku ragabe (kölelere özgürlük!) diyerek başlamadı mı hocam?...”
Çevresinde tefsir sohbetleri, fıkıh dersleri yapmasıyla ünlü hocaefendi, yanına gelen gencin bu türden heyacanlı konuşmaları karşısında once yutkundu, sonra ensesini kaşıdı, vereceği cevabı düşündükten sonra söyle dedi: “Tamam seni anlıyorum, gençsin heyecanlısın. Şimdi namaz vakti, namaza kalkalım inşallah…”
Namazdan sonra çıkarken kapıda gencin kulağına eğilerek kafa konforu rahat o esaslı nasihatını verdi: “Ebuzerleşmeyelim inşallah!”
***
“Ebuzerleşmeyelim…”
Bu söz uyuşmuş, asude “dindar zihnin” klasik repliğidir.
İslam tarihinin bütün imparatorluk fıkhını özetler.
Bu kafaya gore Ebuzer aşırılığın adıdır.
Bu tür refleksif tepkilerle dindar zihin kendi kendine kafa konforunu iade etmek ister.
***
Buna benzer bir kaç refleks daha var. Bizzat şahit olmuşumdur.
Kur’an’ın ilk 23 suresinden örnekler vererek anlatıyorum mesela.
Yanıma yaklaşıyor ve şöyle diyor: “Bunlar senin şahsi fikirlerin Kur’an öyle demiyor değil mi?
Ben de diyorum ki: “Öyle desem rahatlayacak mısın? İyi o zaman... he bunlar benim şahsi fikirlerim. Kur’an öyle demiyor. Alak suresi zenginlikle tuğyan arasında ilişki kurarak başlamıyor. Kalem suresinde ilk bahçe sahipleri kıssasını anlatmıyor. Mülk sahiplerini ısrarla eleştirmiyor... Bunlar tamamen ındi görüşlerim. Kur’an’ın ilk meselesi mülk değil; havadan sudan bahsediyor. Bahçe sahiplerini ölülerinizin arkasından okuyasınız veya geceleri uykudan önce iyi gelir diye anlatıyor. Bankadaki paracıklarına, yengenin kollarındaki altın ve bileziklere bir şey olmayacak, merak etme...” (!).
Böyle deyince “Oh be!” diyor ve gayet rahatlamış ve kafa konforu iade edilmiş bir halde gidiyor.
Veya aynı tornadan çıkmış gibi başka bir refleks; “Bunlar solculuk, İslam’da böyle şeyler yok. Sen solculardan etkilenmişsin...”
Ona da “Ya evet, 30 yıl önce Mamak’ta solcularla yatmıştım, oradan kalmış, Kurtulamadım gitti yani” diyorum.
Dindar zihin kendi Kitabı ile yüzyüze gelmekten kaçıyor!
Bunun için, zihni, refleksif olarak rahatlayacağı bir bahane arıyor. Kendisini rahatlatacak, gerçekle yüzleşmekten kurtaracak bir argüman buldu mu ona sarılıyor ve kafa konforunu bozacak ‘tehlikeli fikri’ dışına atıyor...
“Ebuzerleşmeyelim inşallah” bunun tipik örneği.
Ebuzerleşince ne olacaksa?
Aç ve açıkta kalacağını, elinde avucunda ne varsa infak edeceğini, Hind fakirleri gibi olacağını, çoluk çoçuğunun sersefil olacağını sanıyor.
Sanki biz bunu söylüyoruz.
Tam tersi Ebuzerleşmeyelim dediği şey bunlar olmasın diyedir. Ama kendi celladına gülümsersen böyle oluyor.
***
1- “ (Ortalamasından) bir ev, bir binek (araba) saliha bir eş, yıllık 4 bin dirhem (aylık 3-5 bin TL) gelir. Ve bunları alabilecek, evirip çevirebilecek bir iş, ticaret, ortaklık vs.” her yetişkine farzdır. (Bunlar sahih rivayetlerden hesaplanarak çıkarılmıştır).
2- “ Bunlar temel ihtiyaçtır, mülkiyet değil. İhtiyaçtan fazlası mülkiyet olup kanımca Müslümana haramdır, hatta hırsızlıktır. Mülk Allah’ındır!”
3- “Bundan fazlasını biriktirmeyecek, infak edecek, paylaşacak, bölüşeceğiz. Bireysel kurtuluş ve köşe dönmeyi değil; toplumsal kurtuluş ve dayanışmayı esas alacağız. Badireleri ancak böyle aşabiliriz. Peygamberimiz böyle yaparak zulüm çemberinini kırmadı mı? ”
3- “Dinimizin atar damarı buradadır. Bunu yapmayan kendini baştan aşağı gözden geçirmelidir...”
İşte bu aktüelleştirerek çağa taşıdığımız söylemlere “Ebuzerleşme” diyorlar.
“Ne sırıtıyorsun, anlattığım senin hikayen” diyen Ebuzer söylemine “Ebuzerleşmeyelim” demek...
‘Hep kahır, hep kahırr...’
***
‘Hep kahır, hep kahırr’ dedirtecek başka bir örnek daha;
Yalova’da konferans vermiş İstanbul’a evine dönüyordu... Oturduğu koltukta cep telefonunu unuttuğunu otobüsten inince anladı. Telefonunu almak için bir hamleyle otobüse doğru koştu. Tam o esnada geriden gelen bir otobüsün çarpmasıyla otagarın yağmurdan ıslak parkeleri üzerine serileverdi...
Üzerine gazete kağıtları örttüler.
“Şurada bir adama otobüs çarptı, ölmüş galiba” sesleri duyuldu. “Profesörmüş, İbrahim Canan yazıyor” dediler...
Gazeteler “Profesör cep telefonu uğruna öldü” diye yazdığında o defnediliyordu.
***
Ah benim güzel hocam!
Böyle yalnız ve gariban ölümlere dayananam.
Nitekim haberi duyduğumda dayanamadım.
Otogarları bilirim, çok gelip giderim öyle.
Yalnız biner, yalnız inerim.
Yalnızlık bana hep ümmetin o görkemli yalnızını hatırlatır.
Issız çölde yalnız yatan Ebuzer...
Bu ismi duyunca elektrikleniyorum. İçimin derinlikleinden bir heyecan dalgası yükseliyor. Titriyorum ve haykırasım geliyor.
Ah benim güzel hocam!
Sen öyle yalnız ve gariban otogar köşelerinde ölmeyesin diye meydanlara atılan, sarayların duvarlarını inleten Ebuzer hakkında aşağıdaki sözleri söyleyen sen mi olmalıydın?
Beni tarifsiz elemlere garkettin. Kahrıma kahır kattın.
Senin ölümüne mi yanayım, İstanbullu Ebuzer’in Ğifarlı Ebuzer’ için söylediklerine mi yanayım, klasik ‘dindar zihnin’ aşağıdaki sözlerinde kendini ele veren hal-i pür melâline mi yanayım, neye yanayım...
Bakın otogar köşelerinde ölüp üzerine gazete kağıtları örtülen İstanbullu Ebuzer Canan hoca, Ğifarlı Ebuzer hakkında neler yazmış;
“Zamanımızda solcu fikirlere bulaşanlar, sermaye düşmanlığına Ebu Zerr’i örnek vererek İslam’ın da zenginlere, ferdi zenginliğe karşı olduğunu söylemektedirler. Burada hataya düşülmektedir. Evet, Ebu Zerr, ashabdandır, hemde büyüklerinden. Ve Rasulullah ashabının hepsinin doğru yolda olduklarını söylemiştir, bu da doğrudur. Ancak gözden kaçan bir husus var. Hz. Muaviye de ashabdan, Hz. Osman da, Ebu Hureyre r. da. Hz. Osman devrinde hayatta olan ve Ebu Zerr’e katılmayan büyük çoğunluk niye görmemezlikten geliniyor. İslam’ın bir başka dusturu da ihtilaflı hususlarda çoğunluğun iltizam edilmesidir. Ümmet-i Muhammed de sıratı mustakim olacak. Geniş cadde “Hz. Osman ve Hizbi”nin yoludur. Ebu Zerr Hazretleri’nin görüşü ferdi kalmaktadır. Cadde-yi Kübra olamamaktadır. Her isteyen o ferdi, o dar yolda gidebilir, kimse İslam adına o yolda gideni itham edemez, mani olamaz. Ama o yolu beğenip tercih edenler de öbür yolu, çoğunluğun yolunu itham edemez, buna hakları yoktur. Ve ümmet ferdi patikalara değil, büyük çoğunluğun cadde-i kübrasına sevkedilir. Dinimiz zekat, sadaka gibi emirler yerine getirildiği taktirde servete karşı değildir…” (Prof. Dr. İbrahim Canan/Kütübü Sitte Muhtasarı c.3 s.540).
“Ashab arasında ihtilaflı meselelerde ümmete rehber olacak esas ekseriyetin görüşüdür. Ferdi anlayışlarda ısrar etmek, İslami espiriye uymaz. Ebu Zerr’in görüşüne saygı duyulur ama İslam budur denemez. Belki “İslam'a aykırı değil, dileyen tatbik edebilir, onu tatbik etmeyen itham edilemez” denebilir. Zira ashab olsun, tabiîn olsun, zekatı vermek kaydıyla para biriktirmenin caiz olduğunda ittifak ederler. Ashabdan büyük zenginler bile çıkmıştır…” (Prof. Dr. İbrahim Canan/Kütübü Sitte Muhtasarı c.7. s.337).
Ah benim güzel hocam, ah!
İşte bizim hâl-i pür melâlimiz bu.
“Aç sabahlayıp da kılıcını çekmeyene şaşarım” diyen Ebuzer, sen böyle olmayasın diye savaşmıştı. Şimdi o çölde yatıyor, bak onun yerine söylüyorum: “Otogar köşelerinde ölen yoksul bir ilahiyat profesörünün, zenginleri savunan birisi olduğuna şaşarım.”
Ne hazin bir durum!
***
İşte bunlar İslam’ın yaman çelişkisidir.
Yoksulların, ezilenlerin, açların, alınıp satılanların, kölelerin tarihteki son dinî çığlığı olarak, “fekku ragabe” (kölelere özgürlük!) diyerek doğmuş, ilk 23 surede mülk sahiplerini bombardımana tutarak başlamış, okurlarına ilk bahçe sahipleri kıssasını anlatarak başlamış, “Lehu’l-mülk” sesleriyle servet kalelerini, “Lailahe illallah’ nidalarıyla imparatorluk duvarlarını yıkmış bir dinin sonraki hocaefendileri, profesörleri, şehyleri, mollaları, tutar o yıkılan kalelerin ve duvarların savunucu ve hatta koruyucusu haline gelirler.
Kendisi de bir Ebuzer’dir ama Ebuzer’i açlıktan öldürenlere övgüler düzer.
‘Kendi celladına gülümser.’
Yaşadığı hayata bakmaz, ilhamını hayatın içinden almaz. ‘700 yıllık eserlerlerle averelik eder’. Sırf “Böyle gördük dedemizden” kör gelenekçiliği yüzünden Seyyid Kutup’un tabiri ile “haraketu’l-fıkıh” üretmez; “varakatu’l-fıkıh”ı tekrar eder durur.
Oysa o varakatu’l-fıkıh (eski kitaplarda/sahifelerde yazılı fıkıh) Ömer’i vuranların, Ebuzer’i çöle gömenlerin, Ali’yi hançerleyenlerin, Hüseyin’i susuz bırakanların, Harre’de Medine’yi yağmalayarak 900 sahabe kadınına tecavüz edenlerin ve Kabe’yi mancınıkla ateşe verenlerin fıkhıdır.
O fıkıhtan bir şey çıkmaz. Zenginlerin, kodamanların, cariye ve köle sahibi olma peşine düşmüşlerin, “fekku ragabe”yi tersine çevirenlerin fıkhıdır.
O fıkıhtan bir şey çıkmaz. Sultanların, saray ahundlarının, harem ağalarının, zindandan İmam-ı Azam’ın kırbaçtan morarmış cesedini çıkaranların, hile-i şer’iyecilerin, kırkta bircilerin fıkhıdır.
O fıkıhtan bir şey çıkmaz. Çünkü maharref bir Ehl-i Kitap fıkhı haline gelmiş durumda. Defteri dürülmeli, tarihe intikal etmeli ve ‘Müslüman Ehl-i Kitap fıkhı’ muamelesine tabi tutulmalıdır.
Çağa “hareketu’l-fıkıh” lazımdır. Yani ilhamını doğrudan doğuya Kur’an’dan alan, sokağın tozuna toprağına bulanmış, hayatın atardamarlarından fışkırıp gelen, suyu ilk kaynağından içen; Peygamberin, Ömer’in, Ali’nin, Ebuzer’in düştüğü yerden kalkan, daima yoksulu, ezileni, mazlumu, dışlanmışı, yalnızı, garibi, azınlıkta kalanı koruyan ve kollayan yaşayan fıkıh...
Yaşayan Kur’an fıkhı bu olmak icap eder.
***
Yazılarındaki bu zenginlik antipatisi nedir böyle diyeceksiniz...
Okuduğum Kur’an’da zengini öven ve zenginliği teşvik eden bir tek ayet görmedim. Varsa bilen meydan okuyorum, göstersin. Övülen ve teşvik edilen sürekli olarak paylaşma, verme ve bölüşmedir.
İslam’ı yıkan üç şeyden (3m) ilki kesinlikle mülk meselesidir.
Hz. Peygamber ümmetin şirke düşeceğinden korkmamış ama mal mülk sevgisinden korkmuştur. Hasan-ı Basri bu ümetin putunun mal tutkusu olduğunu söylemiştir.
“Vermek için zengin olmalıyım” lafı içi boş bir avuntudur. Böyle olanlar nedense sonra hep “Ebuzerleşmeyelim” demeye başlıyorlar.
Kanımca kişinin kendisine “Ben zenginim” demesi bile Kur’an’ın hem lafzına hem ruhuna aykırıdır: “Siz yoksulsunuz, Allah’tır zengin olan.” (Muhammed; 47/38).
Allah’ın sürekli olarak ‘mülk O’nundur, zengin O’dur, aziz O’dur, büyük O’dur, kibriya O’dur’ vb. şekilde kendini yüceltmesi, tabiri caizse ‘kibirli’ konuşması, aslında, bizdeki kibri kırmak içindir. “Birbirinize tanrılar gibi davranmayın, oturun oturduğunuz yerde, ne olduğunuzu sanıyorsunuz siz? Sonunda ölünce üç gün sonra leşiniz kokacak, dâhi sandığınız o beyninizi mezarda kurtlar böcekler yiyecek...” dedirtmek içindir...
Bu halk bunları öğrenmeli. Hocalar, şeyhler, mollalar uyanmalı. Otogarlarda ölüp giden yoksul profösörler, ölmeden önce geçmişe eleştirel bakmalı, yaşayan fıkıh üretmeli. İslam kalkarsa buradan ayaga kalkacak...
Aksi halde ‘Ebuzerleşmeleyim inşallah’ sözü ile daha çok uyutulacağız...
Not: Aşağıdaki linkte Kayseri’den kadim dostum Kemal Ersözlü tarafından kaleme alınan “Bir adalet savaşcısı Ğıfarlı Ebuzer” başlıklı kitapçık çapında enfes bir makale var. Lütfen okuyunuz, okutunuz, dağıtınız...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Merve 2014-03-03 13:25:51

yazınızın muhatap alınan kitlesi belli, lakin dileğim odur ki taksim cemaatinizin ardındaki destekçileriniz de bu yazınızı dikkatle okuyup kendilerıne pay biçerler. nede olsa tek gecelik kıyafetlerine milyarlar döken villalarından , jiplerinden vazgeçemeyen sizin değiminiz ile ebuzerleşemeyen büyük bir kitle.. yazılarınızda işlerine gelen her şeyi destekledikleri gibi... bakalım bu yazınızdan nasıl bir pay alacaklar kendilerine.....tabi işlerine gelirse.....

Avatar
mustafa demirtaş 2014-03-03 14:05:00

ben şunu anlamam.. mal mülk iyide..evladım torunum tosunuma kalsın diye,hakkı gözetmeden helali haramı bir kenara itip zenginleşenlere acıyorum vallahi,sen yemişsin hesabını soracaklar,oglunun torununun tosununun gelecek yedi ceddinin yedigini içtigini sana soracaklar be adam... kendi günahların için için bin yıl cehennemde kalacakken,yedi sülalen için yetmiş bin yıl cehennem ateşinde yanmak aptallıgın salaklıgın dik alasıdır....çocugunmu var,okut egit dogruyu egriyi ögret baksın başının çaresin

Avatar
berfo 2014-03-03 14:21:18

merve hanımı gayet iyi anladım.kısaca abdestli kapitalizme hayır dendiği gibi yükses sesle atatürk rozetli kapitalizmede hayır denmeli....

Avatar
Merve @Deli Divane 2014-03-03 13:57:33

herkes sadece kendine düşeni yapıp gerisini boşverseydi ihsan beyin bu yazıyıda yazmaması gerekirdi... biz ihsan beyin kaleme aldığı bu düşüncelere ne gözümüzle nede gönlümüzle yabancı değiliz şükür... merak ediyorum takipçilerden ilk kim villasını bağışlayacak.....

Avatar
Deli Divane @Merve 2014-03-03 13:46:28

sen kendine düşeni yap, gerisini boşver. sen kendin pay çıkardın mı ona bak.

Avatar
SALİM DİYAP 2014-03-03 18:43:00

aşağıdaki linkte kayseriden kadim dostum kemal ersözlü tarafından kaleme alınan bir adalet savaşcısı ğıfarlı ebuzer” başlıklı kitapçık çapında enfes bir makale var. lütfen okuyunuz, okutunuz, dağıtınız... hani nerde bu ling görenedim .

Avatar
Halil Şahin 2014-03-03 20:19:02

sen kendi içindeki önyargı düşmanını bırakıp, dışarıda düşmanlar aramışsın merve kardeş saygılarımla...

Avatar
Gürkan 2014-03-03 22:01:52

Değerli hocam Allah razı olsun bence bu konuyu enguzel anlatan alimlerden birisiniz keşke bu zengınler iki buçuğu tam verseler kendılerıni borçlandırıyorlar onuda vermıyorlar İnş Rabbim ebuzerı anlamayı bıze nasib eder inşa hakkıyla infak etmeyı rabbım nasib eder aeo kib