'BİZ OSLO SÜRECİNDE HİÇ OLMADIK!...'

İngiltere’nin Oslo görüşmelerindeki rolü çok tartışıldı, işte açıklamalar...

15 Ekim 2012 Pazartesi 14:31
'BİZ OSLO SÜRECİNDE HİÇ OLMADIK!...'

 İddialar CHP’nin ‘İngiltere hakemlik yaptı Türkiye ile PKK’ya belge imzalattı’ çıkışıyla doruğa çıktı. Aslında kimse İngiliz istihbaratının bu işin arkasında olma ihtimaline pek fazla şaşırmadı. Yaşanan ve yaşanmayanları İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi David Reddaway ile konuştuk. Kuzey İrlanda barışının nihai aşamasında silahlar gömülürken İngiltere’nin Dublin Büyükelçisi olarak sürecin kalbinde yer alan Reddaway, Kürt sorunun çözümü için önümüzdeki dönemde olabilecekler konusunda önemli ipuçları verdi. Suriye konusunda ise olmayacakları anlattı; tampon bölge de olmaz, Türkiye tek başına savaşa da girmez...

OSLO’DA HAKEM DEĞİLDİK 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç bir kaç hafta önce Oslo belgelerini hakem devlet olarak İngiltere’nin iki taraf adına imzalayıp sakladığını iddia eden bir açıklama yaptı. Ülkeniz Oslo görüşmelerinde hakemlik yaptı mı? 
Buna çok net bir yanıt verebilirim. Oslo görüşmeleri diye bilienen süreçte hiçbir İngiliz hükümet kurumu yer almamıştır. İngiltere’nin hakem devlet olduğu iddiası yanlıştır.
İçinde olmadığınızı söylüyorsunuz ama eminim Oslo sürecini takip ettiniz. Size göre süreç neden yürümedi? 
Medya yorumlarından anladığım kadarıyla süreç başarısız oldu çünkü sahada işler kötüye gidince taraflar arasındaki güven atmosferi kayboldu. Şiddet yükseliyorsa bu tür görüşmeleri devam ettirmek zorlaşır.
Masada oturmaya devam etmek için sıfır şiddet mi olması gerekiyor? 
Hayır. Bunun için bir ölçü koyamazsınız. Ama iğrenç boyutlara varan bir şiddet sözkonusu ise, insanların oturup konuşmaya devam etmesini bekleyemezsiniz. Ama sıfır şiddeti kastetmiyorum. Öyle bir süreç olmalı ki teröristlerin hedeflerine sempatik bakabilen halk o hedeflere ulaşmanın yolunun terörden geçmediğine ikna edilebilmeli. Sonuçta istediklerimizin hepsine ulaşamayabiliriz. Ama teröre halk desteği ve finansman üzerinden gelen oksijeni kesmeye yetecek kadar şey kazanmış oluruz. Bunu sağlarsanız parallel bir süreçte terrorist sayısını da azaltmaya çalışabilirsiniz.
JESTLER İÇİN ÖNCE İÇERİK LAZIM
Kuzey İrlanda barışını getiren müzakerelerin en kritik noktası neydi? 
Kuzey İrlanda sürecinde olağanüstü sembolik iki olay vardır. İki farklı siyasi kutubu temsil eden Ian Paisley ve Martin McGuinness’in birlikte hükümete girmesi. Bir diğeri de Kraliçe’nin McGuinness’in elini sıkmasıdır. Düşünsenize amcasını öldüren, yönettiği ülkenin dokusuna onca zarar vermiş, Kuzey İrlanda’yı Birleşik Krallık’tan çıkartmaya çalışan bir örgütün başındaki isimle el sıkışıyor. İnanılmaz. Hayatımda gördüğüm en sembolik jestlerden biridir. Ama elbette jestler içerikle desteklenmişti, içeriği yansıtıyordu. Eğer bu kadar üst düzeyde sürece müdahil olma durumu varsa, süreç tamamlanmış demektir. Yani Kraliçe anlaşmaya varılana kadar sürecin bir parçası olmamıştır ama bu hareketiyle varılan anlaşmaya onayının mührünü vurmuştur.
Türk devletinin meselenin çözümü için kiminle muhatap olması gerektiği tartışılıyor. Karşıda BDP’den İmralı’ya Kandil’e uzanan çok parçalı bir yapı var. Hükümet ne yapmalı?
Son derece zor bir durum. Hükümetin terörist olmayan aktörler arasından doğru muhatabı bulması çok önemli. Bu kişiler sözüne güvenilir olmalı ve kendileri terörist olmasa da teröristlerin beklentilerini yansıtabilecek durumda olmalı. Hükümetin tek bir siyasi partinin bütün Kürtleri temsil edeceği yaklaşımına ihtiyatlı davranacağını düşünüyorum. Ama teröristleri şiddete son vermeye ikna edecek birileri ile mutlaka oturup konuşmaları gerekiyor. Bir noktada seçilmiş milletvekilleri ve sivil toplum temsilcileriyle oturup konuşmaya başlamaları gerekecek. Zor olduğunu biliyorum ama diyalog üzerine kurulu bir siyasi süreç olmak zorunda.
BDP de net olarak silahların bırakılması meselesini kendilerinin konuşamayacağını söylüyor. O zaman seçilmişlerle bir süreç başlar silah işi görüşmelerin ikinci aşaması mı olur? 
Aslında silah bırakılması konusunu konuşabilirler, sanıyorum daha çok silahı bırakma işini kendilerinin yapamayacağını kastediyorlar. Ama mutlaka bu aşamaya gelinmesi gerekiyor. Gelmek için de farklı seçenekler var; dolaylı ya da doğrudan konuşursunuz. Ama sonuçta teröristler tartışma sürecinin parçası olmak zorunda. Çünkü her iki tarafın da bir şekilde savunabileceği bir çözüm ortaya çıkması gerekiyor. Kimse yüzde yüz istediğimi aldım diyemeyecek. Ama eğer süreçten bir kaybeden, bir de kazanan çıkarsa o zaman bilin ki bu gerçek bir son değildir. Kuzey İrlanda sürecinde silahlar kullanım dışına çıkartıldığında bu İngiliz ya da İrlandalı olmayan üçüncü kişiler tarafından tespit ve teyid edildi. Yani silah bırakma sahneleri falan görmedi kimse.
BAZILARI HAPİSTEN ÇIKACAK
Eğer böyle bir süreçten geçebilirsek o zaman bu ülkenin başbakanı da Öcalan ile el sıkışır mı sizce? 
Bilmiyorum. Ama istediğiniz şey artık kimse siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için silah kullanmasın. Elbette uzlaşmak için zor kararlar alacaksınız. Zor olacak çünkü anlaşmanın bir parçası olarak şu an demir parmaklıklar arkasında olan bazı kimseler dışarı çıkacak. Ben isim veremem ama sonuçta uzlaşmanız gerekecek.
İsim veremem diyorsunuz ama ‘demir parmaklıklar arkasındaki kişiler’ derken başta Öcalan’ı kastettiğiniz aşikar. 
İngiltere’de televizyonda mükemmel bir dizi var; House of Cards. Başroldeki karakterin biz İngilizlerin çok kullandığı meşhur bir sözü var: Siz öyle diyebilirsiniz ama ben kesinlikle yorum yapamam.
İNGİLTERE ESKİ ALIŞKANLIKLARI BIRAKTI
Türkiye’de öteden beri ‘Batılı güçler bizim topraklarımızda Kürdistan kurduracak’ şeklindeki komplo terorileri itibar görür. Suriye’deki gelişmelerle birlikte bölge Kürdistan’a mu ilerliyor? 
Tarihte çok hızlı ilerliyoruz ve diğer ülkelerde yakın tarihlerde olanları çabucak unutuveriyoruz. İran’la öteden gelen bir bağlarım var. İran’da herşeyin arkasında İngilizlerin olduğuna inanan çok insan tanıdım. ‘Ne kadar az İngiliz görürseniz, aslında daha çok herşeyin içindedirler’ diye düşünürler. Bunun aksini kanıtlamak öyle zor ki. Eski dönemde yaptığımız şeyleri artık yapmadığımızı insanlara anlatmak çok zor. O dönem kapandı. Orta Doğu’daki pek çok devletin suni sınırları var, pek çoğu da İngilizler tarafından çizilmiş. O günün siyasi koşullarını yansıtan sınırlar bunlar. Ama biz bugün tamamen doğal sınırların yeni siyasi süreçlere yansıtılmasından yanayız. Biz Irak’ın da Suriye’nin de üniter yapılarını korumasından yanayız. Soru ‘üniter olacaklar mıi olmayacaklar mı’ değil. Bu üniter devletin içinde nasıl yapılar geliştirecekler. Bu tartışmayı Türkiye’nin de yapması gerekecek. Türkiye’de çok güçlü merkeziyetçi bir yapı var. Merkeziyetçi eğilim I. Dünya Savaşı’ndan çıkan ve bütünlüğü ciddi tehdit altındaki bir Türkiye için anlaşılır bir durumdu.
Peki ya bugün? 
Türkiye’de yaşayan Kürtler ülkenin her yanında. Hatta İstanbul’un dünyada en kalabalık Kürt nüfusun yaşadığı şehir olduğu söyleniyor. Dolayısıyla da oluşturacağınız yapıların kimi temsil ettiğine dikkat etmeniz lazım. Türkiye nasıl bir modele gider bir tahmin yapmam. Ama mevcut merkeziyetçi yapıdan federalizmin uç noktalarına geçildiğini görecek olsam son derece şaşırırım. Bu çok büyük bir adım olur ama bu olsa gerçekten hayret ederim. Geçenlerde bir grup Kürt temsilci ile görüştüm. Avrupa standartlarını istediklerini anlattılar. Ben de onlara bu konuda bir Avrupa standartı olmadığını söyledim. Her ülkenin kendine göre bir yapısı var ama bütün Avrupa’da ortak olan standartlar insan hakları ve sosyal haklara dönük standartlardır. Bu hakları toprak bütünlüğü içinde sağlarsanız sonradan diğer yapıları nasıl gerçekleştirebileceğinize bakarsınız. Bence Türkiye’de sorunu çözecek olan AB prensipleridir. İnsanlar hukukun üstünlüğü çerçevesinde düşüncelerini özgürce ifade edebildiklerini hissedebilmeli. Bu yapılabilir ama oldukça zor. Tarih o kadar acı ve kanlı ki bunu çözebilmek için müdahil olan herkesin gerçek bir devletadamlığı ve vizyon ortaya koyması gerekecek.
MUHALİFLERE ÖLÜMCÜL OLMAYAN MALZEME GİDİYOR
BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin kilidi var. ABD seçimden önce Suriye’nin lafını bile duymak istemiyor neredeyse. Bu koşullar altında uluslararası toplum ne yapabilir? 
Oldukça zor bir durum. En makul yöntem Güvenlik Konseyi’nde bu yaşananların kabul edilmez olduğunun kabul görmesi. Ama bu noktaya gelebilir miyiz, ne zaman gelebiliriz bilemiyoruz. O noktaya gelene kadar diplomatik kanallardan uğraşmayı sürdüreceğiz. Bir de tabii Suriye’deki muhalefetin daha koordineli hale gelmeleri için çabalıyoruz. Türkiye ve pek çok başka ülkeyle beraber Esad rejiminden sonra yaşayabilir bir alternatif olabilmeleri için onları yüreklendirmeye çalışıyoruz. Çünkü Esad’ın gideceğinden eminiz. Elbette tarih veremeyiz. En iyisi yarın gitmesi ama bu da çok olacakmış gibi değil bugünden bakınca. Ama üzerindeki baskı artıyor o kesin.
Suriye’deki muhaliflere destek oluyoruz derken silah yardımını da kastediyorsunuz heralde? 
Ben sadece kendi ülkem adına konuşabilirim. Biz öldürücü olmayan malzeme ve iletişim ekipmanı konusunda yardımcı oluyoruz. Suriye içindeki farklı muhalif gruplar iletişim kurabilsin ve daha iyi koordine olabilsinler diye. Oradaki insanların rejimin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini kayıt altına alabilmesi için yardımcı olmaya çalışıyoruz. Biz Suriye’deki insanları bunu yapmaları için eğitiyoruz. Ama kesinlikle öldürücü malzeme göndermiyoruz.
Sadece sizin ülkenizde çıkan gazeteleri okuyarak bile muhaliflerin Batı’dan sadece insan hakları ihlallerini kaydetmek için değil, askeri alanda da eğitim aldıklarını tahmin etmek zor değil. 
Ben sadece İngiltere adına konuşabilirim ve size ne yaptığımızı anlattım. Sadece öldürücü olamayan malzeme ve iletişm ekipmanı sağlıyoruz.
ANKARA’NIN SAVAŞA GİRME NİYETİ YOK
Türkiye’de son dönemde bir tartışma var. Bazı kesimler Suriye krizinde Türkiye’nin Batılı müttefikleri tarafından yalnız bırakıldığını düşünüyor. 
Türkiye’nin yalnız bırakıldığı kesinlikle doğru değil. Top mermilerinin Türk vatandaşlarını öldürdüğü günün ertesinde Başbakan Yardımcımız Nick Clegg Türkiye’deydi. Yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin ölçülü ve makul şekilde mukabele etmeye hakkı olduğunu söyledi, güçlü destek verdi. Elbette gerginliğin tırmanmasından kaygılıyız.
Kriz Türkiye ile Suriye arasında ikili bir savaşa dönüşür mü? 
Başbakanınız ve Cumhurbaşkanınız ile yaptığımız görüşmelerde ortaya çıkan çok önemli bir nokta var. Türkiye’nin krizi tırmandırmak ya da Suriye’ye askeri operasyon düzenlemekle alakası yok. Ama bir yandan da caydırıcı olmak durumunda. Suriye gibi bir rejim ile karşı karşıya iseniz eylemlerinin bir bedeli, bir karşılığı olacağını göstermek durumundasınız. Ama ben Türkiye’de savaşa girme konusunda bir niyet sezmiyorum. Türkiye sadece toprak bütünlüğünü korumaya çalışıyor.
Tampon bölge ya da insani yardım koridoru oluşturmak neden bu kadar zor? 
Eğer Suriye içinde herhangi tür bir bölge oluşturmaya çalışacaksanız bu büyük bir askeri taahhüt demek. Bu bölgeyi yukarıdan uçakla mı yoksa karada barınaklarla mı denetleyeceksiniz? Eğer bir BM kararı olmadan bu yapılsa, ‘yabancı güçler geldi ve bölgeye müdahale ediyor’ diye çok büyük eleştiri olacaktır. İşte bu nedenle BM kararı çok önemli. 
ARTIK BAŞKA ÜLKELERİN BAŞINA YÖNETİCİ TAYİN ETMEYİ BIRAKTIK 
Davutoğlu Esad sonrası dönem için Faruk El Şara’yı bir aday olarak işaret etti. İngiltere’nin posizyonu nedir? Emperyal geçmişimizden öğrendiğimiz şöyle bir ders var; artık başka ülkelerin liderlerini seçme işine girmiyoruz. Her ülke farklıdır elbette ama uluslararası toplum olarak Irak’ta gördük. Eğer ülkenin mevcut devlet yapısını tamamen tasfiye ederseniz sonrasında büyük sorunlar yaşanıyor. Bu kötü örneklere bakıldığında Suriye’deki mevcut rejimin bazı unsurlarının yeni hükümette devam etmesi sözkonusu olabilir. Ama burada soru üst kademenin ne kadarının gitmesi gerekeceği. Katliam kararları alan insanların kalması elbette düşünülemez. Ama bunun ötesine geçip isim telaffuz etmek bizim işimiz değil. Buna Suriye halkı karar verecek.
KAYGILARI HÜKÜMETE SORUYORUZ
Türkiye’deki günlük sohbetlerimizde pek çok insanın yargıya güven ve tutukluk koşulları konusunda kaygılı olduklarını duyuyoruz. Biz bu kaygıları hükümete de sorduk. Türk hükümeti ile son derece dürüst ve açık bir ilişkimiz var. Bunları tartışabiliyoruz çünkü dostuz. Hükümet yargının işleyişi konusundaki kaygıları giderecek reformların yolda olduğunu söylüyor.
TOPLANTILARA KÖPEKLERİYLE GİRİYOR
Şu sıralarda İtalya’da sanat tarihi çalışan eşi Roshan’ın yokluğunda Büyükelçi Reddaway zamanın büyük bir bölümünü köpekleriyle geçiriyor. Rafa ve Poppy her sabah Reddaway ile birlikte elçilik binasına gelerek mesaiye başlıyor. Hatta Büyükelçi zaman zaman toplantılara bile onlarla birlikte giriyor.

yuzdeyuzhaber





Yorumlar

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol