Neçirvan Barzani’nin 23 Kasım’da Ankara’ya yaptığı ziyaret ile ilgili bir yazıda, Başbakan Binali Yıldırım'ın, bölgede ortak hareket edilebilecek aşiretlerin listesini Neçirvan Barzani’ye verdiği ve bunu değerlendirmesini istiyor. Barzani ise listeyi eline alıyor, dikkatlice inceledikten sonra, gayet sinirli bir şekilde “hadi oradan” dercesine el hareketiyle, “böyle şey olmaz” diyerek sert şekilde iade ettiği ifade ediliyor. Bir dönem sadece bir Binbaşı ile muhatap olabilen ancak şimdi devlet protokolü ile karşılanan Barzaniler, Türkiye'ye karşı muhatabıymış gibi duruş sergilemektedirler.
    Babadan oğula geçen bağımsızlık özlemi olan Barzanilerin Bölgesel Kürt Yönetimi kurma aşamasına nasıl geldiklerine kısaca bakmak faydalı olacaktır. 
    Irak’ta Kürtlerin siyasi hareketleri, Osmanlı döneminden beri varlık göstermektedir. Bu hareketlerde etkili olan Barzani aşireti, 19.yy.da Kürt beyliklerinin yarı bağımsız hareketlerini bastırdıktan sonra ön plana çıkmıştır. Barzan aşireti Osmanlı Devleti döneminde her zaman isyan etmemiş, bağlılıklarını gösteren olaylar içinde de yer almıştır ancak, 1919 yılına gelindiğinde İngilizlerin, işgal sırasında mukavemet göreceklerini anladıkları yerlerde Kürt milleti menfaatine çalıştıklarını söyleyerek şeyhleri ve reisleri elde etmeye çalıştıkları ve aşiretleri Osmanlıya karşı ayaklandırmak için her türlü tedbire başvurduğu görülmüştür. Barzani Şeyhi de bu yönde kullanılanlardandır.
    II. Dünya Savaşı sırasında yönetime başkaldıran Molla Mustafa Barzani, 2 yıl sonra ayaklanmanın bastırılması üzerine İran’a geçmiş; 1946 yılında da SSCB’nin desteğiyle ilan edilen Kürt Mahabad Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli rol oynamıştır. 1958’de Irak’a dönmesi ile 1961’de “peşmerge” denilen gerilla kuvvetleri Kuzey Irak’ın büyük bölümüne egemen olmuştur. 1991 yılında Çekiç Güç’ün, Kuzey Irak’ta gösterdiği faaliyetler sonucunda yaşama imkanı bulan ve bu fırsatı iyi değerlendiren Kürt liderler, bölgedeki otorite boşluğunu doldurmaya çalışmışlardır. 2003'te ABD'nin tekrar bölgeye gelerek Irak'ı işgal etmesiyle birlikte kendi bölgelerinin sınırlarını oluşturmuşlardır.
    2002 yılında Neçirvan Barzani, Türkiye’nin güvenliği için her türlü garantiyi vermeye hazır olduklarını, amaçlarının da bağımsız devlet kurmak olmadığını açıklamıştı. Mesut Barzani’nin demeçleri sonrasında Ankara ile yaşanan gerginliği gidermek için Türkiye’ye gelen Neçirvan Barzani, sloganımız bağımsızlık değil, federatif, birleşik ve demokratik bir Irak’tır; PKK-KADEK, Irak siyasi hareketinin bir parçası olmayacaktır; Kerkük’ün geleceğini orada yaşayan Kürtler, Türkmenler, Asuriler ve diğer halklar belirleyecek; Türkmenler, kendi dillerinde eğitim ve televizyon dahil her türlü hakka sahip demişti. Ancak, 2003 yılına gelindiğinde Türkler ve Arapların yoğun olduğu ve politik amaçlarının odak noktası olarak Kerkük’ün petrolünün ayrılıkçı hayallerinin yaşayabilirliği için tek garantileri olduğunun farkında olan Barzanilere bağlı peşmergeler Kerkük'e girerek tapu ve nüfus müdürlüklerini yağmalayarak verileri ortadan kaldırmışlardır. 
    ABD’nin 2008’de Irak’tan çekilmesi sonrasında PKK ile işbirliği yapması, Türkiye-Barzani arasındaki ilişkilerde inişli çıkışlı gelişmelere neden olmuşsa da sonraki süreçte her alanda ekonomik işbirliğine gidilmiştir.  
    2014 yılına gelindiğinde Barzani yönetimi, IŞİD'in (Irak Şam İslam Devleti) Musul'u ele geçirmesiyle birlikte Kerkük'ten çekilen Irak Hükümetinin bıraktığı boşluğu doldurarak Kerkük'ü fiili olarak işgal etmiştir. Ekim ayında başlayan Musul Operasyonuna katılan Bölgesel Kürt Yönetimi hedefini netleştirmiş, Musul, özgürlüğüne kavuşturulduktan sonra bağımsızlıkları yönünde adım atmak istediklerini dile getirmişlerdir. Bu hedefleri doğrultusunda doğal olarak Türkiye'nin operasyona katılmasını istememektedirler. Hatta hafızalarımızı yokladığımızda Mesut Barzani'nin "Türkiye, Musul ve Kerkük'te hak iddia ederse, biz de Diyarbakır'da hak iddia ederiz" sözleri ile Türkiye'ye meydan okuduğunu da unutmuş olamayız... Barzani yönetimi, Almanya’nın peşmergeye yaptığı silah yardımı için müteşekkir olurken, Ankara-Erbil ticari ilişkilerinin, Kürdistan bölgesinin kalkınmasına sağlamış olduğu katkının dikkate alınmadığını görmekteyiz.
    Barzani, geçmişte bölgede güvenli bir şekilde varlığını sürdürmenin Türkiye’nin yardım ve himayesi olmadan gerçekleşmeyeceğini düşünürken bugün Batılı güçlere sırtını dayadığına ve tarihin tekerrür ettiğine bir kez daha şahit oluyoruz.
    Sonuç olarak, Irak’ta ki Kürtler tarih boyunca bölgede çıkar kavgası içerisinde olan devletler tarafından kullanılmış ve bugünkü sürece gelmiştir. Türkiye'nin endişelerini haklı çıkaran bir gelişme de Kasım ayının son günlerinde Barzani'nin, Batılı güçlerden aldığı destek ile ..."diğer Kürtlerden bize katılmalarını istemeyeceğiz ancak onları, hükümetleriyle, müzakereler üzerinden, çaba göstermeleri ve haklarına ulaşmaları için cesaretlendireceğiz" şeklinde özgüvenli söylemlerde bulunmaya başlamış olmasıdır. PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusunda bir Kürt Devleti kurma hayali ne ise bir kedi bile vermem diyen Mesut Barzani'nin de en büyük hayali olan Irak'ın kuzeyinde bir Kürt Devleti kurma fikri Türkiye için aynı şeydir...
 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol