Farkediyor musunuz bilmiyorum ama şu ara acayip globalleşiyoruz milletçe...

Maşallah akşamları televizyon ekranları sayesinde gündüzleri ise gazete sayfaları arasında kah Mısırlı oluyoruz kah Ürdünlü...

Kah Sudanlı kah Libyalı...

Bir demokratikleşmedir aldı yürüyor başını.

Milletler uyanıyor, her biri otuzar kırkar yıllık diktatör efendilerini birer ikişer aşağıya çekiyor, çekmek için sokaklara, caddelere doluşuyor.

Türkiye'de ise hemen her yerde bu konuşuluyor, herkes sohbetlerini bunun üzerine oluşturuyor.

Ehh, gazeteciyiz ya biz de tartışıyoruz işte!

Yine bir tartışma ortamındayız birkaç kişi birlikte.

Konu geldi dayandı ülkemizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e.

O da bir dönemin diktatörü müydü yoksa ülkesi ve milleti için canını ortaya koymuş gerçek bir milli kahraman mı?

Tartışma uzadı, gitti...

Kimse Ata'ya diktatör yakıştırmasını içine sindiremedi.

Tüm bunlar bana, ona 'diktatör' yakıştırması yapan bir takım yobaz çevreleri hatırlattı ister istemez.

Zira bu yobaz takımı hala mevcut, hala içimizde, hala bizle birlikte...

Etrafımızda, devlet kadrolarında, hatta Cumhuriyet'in en olmazsa olmaz kurumlarında...

Bu ülkenin ekmeğini yiyor, bu ülkenin suyunu içiyor, milletinin vergilerinden maaşını alıyor...

Gününü gün edip, yeri geldiğinde caka satmaktan geri durmuyor, vatan millet edebiyatı ile şekilciliğinden taviz vermiyor ama arkasını döndüğünde ülkenin kurucusuna lanetler yağdırıp, her türlü illegal oluşumun içinde yer alabiliyor.

Türkiye gibi yüz yılına yaklaşmış bir değeri bir çırpıda ayaklar altına seriyor, cumhuriyet ve kazanımlarını hiçe sayıyor, bastırılmış benliğindeki karanlıkları çıkış yolu olarak görüp bir de bunu eşine, dostuna, arkadaşına, ahbabına fütursuzca empoze etmenin uğraşı içine giriveriyor.

Yobazlık bu, sonu tabiki gelmiyor.

Ve gelmeyecek de...

Her daim olacaklar, ülkenin karanlık yarınlar yaşaması için ellerinden geleni yapacaklar.

Peki! Ya bizler!

Bizler derken net bir ayrımı vurgulamak zorundayım.

Ayrımcı değilim elbette...

İnsan olması yeterli bir vasıftır tabiki de ama madalyonun öteki yüzü var bir de.

Yaşıyorsan bu canım ülkede, bu canım memlekette, Atatürk'ü sevmeyebilirsin de, bu ülkenin kurucusu olduğu için saygı duymak, kin ve nefreti uzak tutmak, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, tüm olumsuzluklarına rağmen ülke için varolmak, daha da gelişmesi için geceni gündüzüne katmak, vatanına ve milletine aşık olmak zorundasındır diyebilmeliyiz alabildiğine.

Ve bilmek mecburiyetindesindir ki Atatürk dönemi bütün dünyada 'diktatörlükler dönemidir' adeta.

İşte bu yüzdendir ki; Batılılar, kendi ülkelerinde bir diktatörlük altında yaşam mücadelesi verirken, devrim Türkiye'sinin kötü koşullarında, sadece kulluğa ve itaate koşullanmış bir toplumun, devrimci bir önderin arkasından koşmasına akıl erdirememişler, Kemalizmi, Faşizm ve Nazizme benzetmişlerdir.

İşte bu yüzden Ata'mıza da birileri 'diktatör' demiş, maalesef içimizdeki hainler de bunu sorgulama zahmeti dahi duymaksızın kabullenebilmiştir.

Oysa ki ona dikdatör demek cahilliğin bile ötesindedir.

Sadece şu kadarı bile anlamak için kafidir.

Kendisini milletvekili seçtirmemek için yasa önergesi hazırlayanların başına hiçbir şey gelmemiştir.
Cumhurbaşkanı olduğundan itibaren ölümüne dek bir kez olsun üniformalı fotoğraf çektirmemiş, kendisine 'Sen diktatör müsün?" diye soran gence "Öyle olsaydım sen bu soruyu soramazdın." yanıtı ile gereken cevabı kendisi de vermiştir.

Ve gelinen bu noktada Ata'ya ve onun fikirlerine duyulan ihtiyaç ise hiçe sayılamayacak ölçüdedir.

Görebilene...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
tarık KURTMEN 2011-03-01 09:13:59

Devrimle veya darbeyle gelen en demokratik sistemler yönetimler dahi önce dikta ile hüküm sürmüştür, En büyük halk hareketlerinde bile halkın alışık olduğu unsurlardan demokratik yöntemlerle kopmak mümkün değildir yada çok zordur, Bu yüzden Atatürk'ünde cumhuriyetin ilk yıllarında diktatörlük vasıflarına yakın hüküm sürmesi beklenebilecek birşeydir