Bir 24 Nisan hengamesi ile daha karşı karşıyayız...

Sayın Huseyin Barack Obama geçen yıl söylemedi ama bu sene acaba ‘soykırım’ diyecek mi demeyecek mi?

Artık kaçıncı kez yaşıyoruz bu hengameyi varın siz düşünün.

Az önce öğrendim ki Sayın Obama, lutfetmiş ve o ifadeyi Ermenilere bahşetmemiş.

1915 olaylarını 'Büyük Felaket' olarak nitelemiş.

En azından bir yarım yüzyılı devirdik bu şekilde.

Sayın stratejik ortağımız, istihbarat paylaşımcımız, bir numaralı dostumuz Amerikalıların liderleri acaba ‘Soykırım’ sözcüğünü kullanacak mı yoksa kullanmayacak mı?

Adamların ağzının içine baka baka onlarca yılı heba ettik ve yıl 2011 hala değişen bir şey yok.

Milyonlarca Türk evladı artık yaşını başını aldı, bizler gençlik yıllarını geride bırakıyoruz, minicik yüreklere de yıldan yıla bu trajikomik durumu aktarıyoruz.

Bu saçma sapan ve Türk insanını aşağılayan, dışarıdan kotarılmış ve bugün artık uluslararası sorun halini almış durumu biz aşamadık, geleceğimiz olan sizler ‘belki bir şeyler yaparsınız’ diyoruz ya da buna uygun politikaları doğru kabul ediyoruz.

Ya da sorunu kökünden aşabilecek iradeyi ortaya koyamıyor, somut adımlar atamıyor, atmaktan korkuyor yıldan yıla binlerce kilometre mesafedeki bir takım insanların ağzının içine bakıyoruz.

“Soykırım diyecek mi demeyecek mi?” bay başkan, bay başkanlar.

Deseler ne olacak demeseler ne olacak?

Nihayetinde 80’li yıllarda Ronald Reagan denen muhteremin bu ifadeyi kullandığı varsayılıyor, öne sürülüyor.

Ne oldu?

Türkiye yok mu oldu?

Ermenistan Türkiye’yi istila mı etti?

Dünya ülkeleri Türkiye’nin tepesine mi bindi?

Tüm dünya bizi soykırımdan hüküm giymiş aşağılık bir millet olarak mı bildi?

Çoğumuz belki o muhteremin bu sözcüğü bir zamanlar kullandığını bilmiyor bile.

Sakın kimse bana diplomasiden, bu sözcüğün dünyanın devi tarafından kabullenilmesinin uluslarası camiada ülkemizi köşeye sıkıştıracağından falan bahsetmesin.

Pek tabiî ki sözcüğün kullanılmaması, Ermeni Diasporası’nın ve soykırım iddiasının arkasına sığınarak Türkiye’nin canına okumak isteyen müptelaların amaçlarına ulaşamaması sevindiricidir.

Ülkenin elini bir nebze olsun güçlü kılan bir olgudur ya da en azından rahatlatır ama hepsi bu kadardır.

Ve rahatlık yine bir başka 24 Nisan’a kadardır.

Denebilir ki daha nasıl somut adım atılsın?

Ermenilerle birlikte maçlar izleyip sonra sahte gülücükler saçarak da olsa protokol imzalamadık mı?

Azerbaycan’ı küstürme pahasına hatta.

Evet, imzaladık 72 milyonluk cihanşumul bir imparatorluğun devamı ülke olarak adeta ‘sırnaştık’.

Bizi anlar ve de artık vazgeçerler diye düşündük iddialarından.

Ama olmadı zaten olmazdı da?

Çözüm belli.

Dik duracağız, ister Amerika ister Uganda olsun kimseye sırnaşmayacağız.

Potansiyelimize güvenip, dosta güven düşmana korku salacağız.

Ve daha da önemlisi sadece çözümden yana davranmanın değil güçlü her ülkenin yapacağı gibi bazen çözüme zorlamanın da hak olduğunun farkına varacağız.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol